31 Temmuz 2015 Cuma

Geziyorum... Dalyan, İztuzu... Ve... Carettalar




Gecenin bir vakti çıktık yola… Yol uzun. Programda cennet köşeler var, sıra sıra.
Mazisi 5400 yıl öncesine dayanan, birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Dalyan’dayız.
Bayram sabahı daha bayram namazı bile kılınmadan, fırınını çeşit çeşit mamullerle donatan fırıncı bile şaştı halimize. Pür neşe ile tüm boyozların dibine ektik darı. Simitler, çeşitli ekmekler torbalarla taşındı otobüse.
Sabahın ilk ışıkları pırıltılarla yayılırken denizin enginliğine, soluğu aldık bizi bekleyen teknede.
Dalyan, Köyceğiz Gölü’nün, Akdeniz’le birleştiği ana kanal üzerinde bulunan; denizin ve tatlı hatta sıcak su kaynaklarının birbirine karıştığı kanallardan ve de en önemli kumsalı İztuzu olmak üzere birçok kumsal ve plajdan oluşan turistik bir belde. Ana yoldan 12 m. İçerde olması nedeni ile de diğer yerlere nazaran biraz daha bakir kalmış bir yer.


-‘’İmamın kayığına bindi’’ sözü nereden geliyor, bilir misiniz? Dedi, kaptan. Bir eli dümende…
- Yok, bilmiyoruz…! Dedik hep bir ağızdan.

‘’Bizim Dalyan’da mezarlık yoktur. Daha önce Dalyan halkının bir kısmının yaşadığı bir kumsal vardı. Kaya mezarlarının alt kısmında ki Çandır…Şimdiler de pek yaşayan kalmadı orada. Sadece birkaç tane eskimiş bungalov. İşte bizim mezarlığımız oradadır. Dalyan’da biri hakkın rahmetine kavuştuğunda;  İmam, rahmetli ve yakınları bir teknede, cemaat de başka teknelerde, mezarlığa doğru yol alırız hep birlikte. İşte ‘’İmamın kayığına bindi’’ sözü bizim buradan çıkmıştır’’ dedi… Eh bilmiyorduk, öğrendik. Bilgi dağarcımıza bir şey daha ekledik…


Dalyan’daki sazlıkların arasındaki kanallarda yol alırken, tekneye bir ufak tekne yanaştı.  Mavi yengeç avcıları imiş gelenler. Mavi yengeçle yüz yüze gelip tanıştık. Pişirilip de sunuma hazırlanmadan önce ki pişince rengi turuncuya çalan bir kırmızı oluyor. Hemen birkaç poz fotoğrafını aldım, mavi rengi kaybolmadan! Üzeri dikenlerle kaplı, erkeği dişisinden daha heybetli olan Mavi Yengeç, Dalyan’nın sularında bolca bulunmakta ve de avlanmakta imiş. Piştikten sonra da lezzeti bir harika idi. Yolunuz Dalyan’a düşerse, sakın Mavi Yengeç’in o eşsiz tadını tatmadan dönmeyin derim.

Sabahın seherinde başladığımız yolculuk, birçok koyu kapsayarak devam etti. Tekneden suya dalmanın o dayanılmaz cazibesini her mola verdiğimiz koyda yaşadık doya doya.


İztuzu plajına geldiğimizde bir yanda denizin engin maviliğinde, bir yanda da sıcak su kaynaklarının denize karıştığı ılıman sularda yüzdük. O kadar uğraşmamıza ve denizdeki hareketleri pür dikkat takip etmemize karşın, ne yazık ki caretta carettaları göremedik.  Kocaman deniz kaplumbağaları olan carettalar Ağustos sonlarına doğru ortalığa çıkmaya başlarlarmış. Dünya’da nesilleri tükenmeye yüz tutmuş olan bu canlılar, yaşama tutunmak için son nokta olarak İztuzu kumsalını mesken tutmuşlar. Ve… Bu plaj koruma altına alınmış, carettalar tükenmesin, üresinler diye. Geçmiş aylarda burada yapılmak istenilen inşaatlar da, yöre halkının ve çevrecilerin yoğun çabaları ile şimdilik engellenmiş.

Carettalarla bu kadar yakın olunca, onlar hakkındaki bilgileri de derlemeden duramadım açıkçası. Carettaların yumurtlama zamanları genellikle Mayıs ayı olup, dişiler içgüdüsel olarak,60 gün süren kuluçka döneminin ardından, yavrular dolunay zamanı çıkacak şekilde yumurtlarlar ve bir seferde 80 ila 100 civarında yumurta yapan dişiler yumurtalarını kumsaldaki kumların arasına saklarlarmış.  Yumurtlama saatler sürer ve bu zorlu süreç içinde anne kaplumbağa gözyaşı dökermiş.
Anne ya… İster hayvan olsun, ister insan! Anneler yavruları için hep gözyaşı dökerler. Hem de anneliğin her aşamasında. Tıpkı bugün içleri yanan nice analarımız gibi!

Yumurtadan çıkan yavrular,  bir süre kumda kaldıktan sonra, dolunay ışığında denize doğru yol alırlarmış. İlginçtir ki carettalar, doğdukları yere tekrar gelir ve yumurta bırakırlarmış. Carettaların en büyük besin kaynağı da mavi yengeçlermiş.

Dalyan’da ayrıca Kaunos Antik Kenti ve bu kenti süsleyen kaya mezarları mevcut. Yağmacılar yüzünden Kaunos Antik kentine ve Kaya Mezarlarına gitmek yasaklanmış! Her ne kadar antik kentin etrafı surlarla çevrili olmasına rağmen, bizim gözü açık hazine avcıları, surları ve Kaya Mezarlarını tahrip etmekten sakınmamışlar! Dünya’da eşi bulunmayan ve kayaların içerisine oyularak yapılmış olan bu kral mezarlarına, ölenler tüm sahip oldukları varlıkları ile gömüldükleri için de ne yazık ki yağmalanmaktan kurtarılamamış ve Kaya Mezarlarını görmek için yakınına gitmek yasak! Sadece tekne ile gezdiğiniz zaman uzaktan görüp fotoğraflayabiliyorsunuz.


En son durağımız çamur banyoları idi. Kükürt, klorür, sodyum, hidrojen sülfür içeren ve 39 santigrat derecede olan çamurun, cildi gerdiği ve gençleştirdiği söylenmekte. Anı zamanda kadın hastalıklarına, romatizma ve siyatik gibi rahatsızlıklara da iyi geldiği ve şifa verdiği söylenen çamur banyolarında da, eni  konu çamura bulanıp, fotoğraf çektiğimiz ve sonra şifalı sularda yıkandığımız çamur banyosu da usumuzda güzel bir anı olarak yer etti.

Dalyan’ı, carettaları, mavi yengeçleri, o güzelim koyları ardımızda bırakarak, Dalyan limanına neş’e ile yanaşıp, yeni ufuklara yelken açmak için yol aldık…

Bir sonraki yazımda Köyceğiz’i anlatacağım sizlere.
Neden Köyceğiz demişler?

Sevgiyle kalın, hiç ama hiç üzüntü yaşamadan… Kıyınızdan teğet bile geçmesin, dileklerimle…

Ay Şen













8 Temmuz 2015 Çarşamba

Geziyorum... Eski Foça, Atatürk Adası, Siren Kayalıkları



http://blog.milliyet.com.tr/geziyorum-eski-foca--ataturk-adasi--siren-kayaliklari/Blog/?BlogNo=504447



Karataş’a mı bastım acaba?
O gün bu gündür aklım kaldı Eski Foça’da!
Eski Foça, nam-ı diğer esas Foça…

Tarihin babası Herodot, Truva savaşlarını yazmak için geldiği Anadolu’da, Foça’yı görüp tanıyınca.

‘’Onlar kentlerini, bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular.’’ Demiş.

Gerçekten de öyle imiş. Foça’yı görüp, gezince, havasını soluduğumda Herodot’a hak verdim.  Gökyüzünün en mavi olduğu, yaklaşık 3 bin yıldır balıkçılığın merkezi olan Foça’ya bu güne değin neden hiç gelmediğime, hayıflandım durdum.

İZDOT’a ve başkanımız Murat Geçer’e minnet borçluyum, bunu söylemeden de geçemeyeceğim ki bu güne değin neler neler kaçırmış olduğumu gezip gördükçe fark ediyorum.

Zararın neresinden dönersen kârmış. Geç de olsa!

Heyamola…

Denizin engin maviliğinde, ver elini Foça’nın koylarına…

Bir Karataş varmış Foça’da.

Efsane bu ya!

Nerede olduğunu kimse bilmezmiş! Ya denizin derinliklerinde,  ya da Arnavut kaldırım taşlarıyla döşeli sokaklarında. O Karataş’a basan bir kişi bir daha kopamazmış Foça’dan. Gitse de, dönüp oraya yerleşme duygusu ile yanıp tutuşurmuş.

Hani hani biz yaşlardakilerin, hep bir ütopyası vardır. ‘’Şehirlerin kalabalıklığından elini eteğini çekip, sakin ve huzurlu bir yere yerleşmek ve de sakin, dingin yaşamaktır ya!’’

Kimimiz bu hayalini gerçekleştirir. Kimimizin ki sadece hayalde kalır. Dileklerinde yaşatır. Hayal kurduğun sürece varsındır ya…

Foça’ya ayak bastığımız andan beridir, aklım o güzelim Arnavut kaldırımlarında, sakin sokaklarında, balıkçı teknelerini barındırdığı koynunda, büyülü havasında kaldı.

Kim bilir?
Belki!

Foça’dan tekne ile açıldıkça, eşsiz güzellikte irili ufaklı yemyeşil adacıklar karşılıyor sizi.

Hele denizin mucize bir şekilde, şekil verdiği Atatürk Adası’nı görünce nutkunuz tutuluyor. Bazı kendini bilmezler, silmeye çalışsalar da izlerini! Doğa bile imza atmış kendince, Atatürk’ün ölümsüzlüğüne…

Akdeniz Foklarının yaşadığı ve şu an koruma altında olan Siren Kayalıkları ise anlatılamaz. Görmek gerek. Dantel dantel işlenmiş kayalıkların etrafında ve mağaralarda yaşayan fokları göremedik ama martılar yarenlik yaptılar bize yol boyunca.

Adını Mitolojiden alan Siren Kayalıklarında; mitolojik devirlerde başları kadın, bedenleri kuş şeklinde varlıklar yaşarlarmış. Efsane çok. Anlatılanlar çok. Siren Kayalıklarının yakınlarından geçmekte olan gemiciler, bu varlıklardan gelen büyülü müziğin ve seslerinin cazibesine ve de tılsımına kapılır ve gemileri Siren Kayalıklarına vururlarmış.

Homeros, İlyada Destan’ında bir tek ‘’Odyssues’un gemicilerin kulaklarını balmumu ile tıkayarak sağ salim geçtiğini’’anlatır, Siren Kayalıklarının yanından.

Efsaneler güzel... Şehirler efsanelerle yaşarlar...

Neyse ki bizim teknenin kaptanı, uzaktan uzağa seyir eyledi de, soluğu Siren Kayalıklarında alıp da ömrümüzün son demlerini orada geçirmekten kurtardık!

Oralarda yaşamak da fena olmazdı hani.

Foça’nın pırıl pırıl berrak sularında seyir eğlerken, kâh güzellikleri yaşadık gönlümüzce. Kâh serin sularda maviliğin enginlerine daldık.

Yeni cennetlerin güzelliklerinde buluşmak dileklerimle…

Sevgiyle kalın…

Ay Şen