7 Temmuz 2011 Perşembe

Tatil yapmalı mıyım? Ya da nasıl bir tatil yapmalıyım?

 
Tatil yapmalı mıyım? Ya da nasıl bir tatil yapmalıyım?
Tatil kavramını yitireli çok uzun yıllar oldu. Neden diye sorarsanız eğer! Kuşadası’nda bir yazlık ev edindiğimizden beridir, kışları İzmir’de, yazları da burada geçiriyoruz. Sadece yaşamak amaçlı mekân değiştiriyoruz. Burasının tek avantajı( algıya göre de değişebilir) komşularla gayet samimi ve sıcak ilişkiler içerisinde yaşamamız. Yani herkesler sokakta yaşıyor. Tabii ki bu arada da üzüntüler, sıkıntılar, sevinç ve mutluluklar da ortak. İyi tarafları olduğu kadar, kötü taraflarını da göz ardı etmemek gerekir. Zira ağız tadı ile bir kavga edemiyorsunuz. Aman etraftan duyulmasın korkusu ile haklı olduğunuz bir konuda bile susmak zorunda kalıyorsunuz. Aynı durum aile içerisindeki herkes için geçerli olduğu gibi, komşular için de söz konusu.
Yani, gül gibi geçinip gidiyor aileler veyahut ta öyle görünmek zorunda kalınıyor. İşin en güzel yanı üzüntü ve sevinçleri paylaşabilmek. Tatil diye bir durum yok ortada açıkçası, yaşam paylaşıyoruz kalabalık bir ortamda. İyi ve kötü tarafları saklı kalmak kaydıyla.
Tatil yapmalı mıyım? Evet! Yapmalıyım.
Kendime daha fazla zaman ayırabileceğim, iş, güç, yemek, çamaşır, ütü vs. düşünmeyeceğim bir ortam olmalı. Benden hizmet bekleyecek kimseler olmamalı. Çok değil, on gün bile olsa yeter.
Nasıl tatil yapmalıyım? Ya da nerede tatil yapmalıyım?
Kış aylarının olağanüstü yoğunluğunu üzerimden atabilmem için önce beynimi dinlendirmeliyim.
Kaz dağlarında veya İstanbul’daki adalardan birinde. Kınalı, Burgaz veya Büyükada olabilir. Çok şey istemiyorum aslında! Televizyon olmamalı! Haberlerdeki gerginliği yaşamamalıyım hiçbir konuda! Telefon veya cep telefonu olamamalı yanımda. Mini mini book da ayrı kalmalı bir süre benden. Her zaman dinlediğim gibi sadece müzik dinlemeliyim radyoda, hafif ve dinlendirici bir müzik. Deniz kıyısında isem, müzik eşliğinde mehtabı ve yakamozların dansını seyretmeliyim. Etrafımda yeşil ve renk renk çiçekler olmalı. Onların muhteşem görüntü ve kokularını duymalı, teneffüs etmeliyim. Hele çam ağaçlarının mis kokularını doyasıya yaşamalıyım.
Gün içerisinde, duygularımı yansıtabileceğim bir deftere karalamalıyım hissettiklerimi. Boncuklarım ile şaheserler yaratabileceğim bir ortamım olsa. Tasarladıklarımı çizip, çizdiğim desenleri uygulayıp, rengârenk boncuklarla büyülü ürünler üretebilsem, tabii ki demli çayım ve olmaz ise olmazım sigaram eşliğinde.
Sonra!
 Sonrası gerçek yaşama dönmeli ve topladığım olumlu enerjiyi önce yakınlarıma ve çevremdekilere yansıtabilmeliyim.
Hayalini kurabilmek bile güzeldi.
Kim bilir?
Belki de gerçekleşebilir!!!
Ayşen Arslangiray Kura
7.7.2011/ Kuşadası

8.Ölüdeniz Kültür ve Sanat Festivali / Etkinlikler



Ölüdeniz 8. Kültür ve Sanat Festivali
Fethiye yolları taştan! Ölüdeniz sen çıkardın beni baştan(2)
Hani, MB de ilk deneme kategorisi ile yazmaya başlamıştım ya! Bundan böyle yazılarımı RENGÂRENK kategorisinde yazmaya devam edeceğim. Aaa bu kategori yok mu diyorsunuz! Neden olmasın! Ben yazdım oldu işte! Patenti bana aittir, sakın yazmaya kalkmayınız! Hem üzülürüm hem de telif ücreti falan neyim isterim, ne olur ne olmaz!!! Erenlerin sağı solu belli olmaz!!!
RENGÂRENK kategorisi yazarından; Ölüdeniz 8. Kültür ve Sanat Festivali’ni anlatmaya ve gezi notlarımı sizlere aktarmaya devam….
Akşamın ilerleyen saatlerine doğru, Fethiye otogarına vardım. Hayli uzun ve yorucu yolculuğum nihayet son bulmuştu zira otobüs banliyö treni misali her istasyonda, yolcu indirip, yolcu aldı.
Derinmavi ah! Sen ne vefalı arkadaşmışsın Derinmavi. Sevgi dolu kollarını açmış beni bekliyor idi otogarda. Can arkadaşım benim. ( Birlikte nasıl gezdik nasıl bir bilseniz! Sabır! Onları da  anlatacağım. Hem bizim arkadaşlığımız ‘’şıpınişi’’ değil valla.)
Aman, aman Fethiye otogarı bir temiz, bir pırıl pırıl, bir düzenli anlatamam. Kendimi fahri otogar müfettişi ilan ettim ya! İncelemeden olmuyor arkadaşlar!! Benden tam not aldı burası, tanzimi ve temizliği ile ilgilenen yetkililer. Tam bir turizm merkezine yakışır düzeyde.
Derken efendim; 8. Ölüdeniz Kültür ve Sanat festivaline yetişebildiğim yerden gitmeye geldi sıra. Fethiye ile Ölüdeniz arası araba ile 10 dakika. Derinmavi ile vardık festivalin düzenlendiği alana. Aşkolsun! Alanda boş yer bulana. Fethiye, Hisarönü, Ovacık ve Ölüdeniz halkının tamamı nerdeyse orada. Dışardan ben gibi gelen misafirler de caba. Moğollar sahnede, performansları anlatılmaya şayan, harika. Ey gidi günler ey! Gençlik günlerim geldi bir an aklıma! Ne de coşardık çılgın gibi onlarla ve söyledikleri müzik parçalarıyla. Yıllanmış şarap gibiler. Dinledikçe, doyamıyor insan müziğin harikalığına. Uzun süre, saat mefhumu kalkmış ortadan. Halk coştukça coştu. Alkış, tezahürat gırla.
Belediyenin geleneksel olarak her yıl düzenlediği festival kapsamında; stantlar açılmıştı. Stant açanlarla tek tek görüştüm, tanıştım ve üretip satışa sundukları el emeklerini inceledim, fotoğrafladım ve bilgi aldım.
Öncelikle; Fethiye Fatih Anadolu Lisesi öğrencilerinden, Deniz Kuzu, Ahmet Patatoğlu ve Emre Tombul’un gayret ve uğraşıları ile belediye başkanı ve esnafında sponsorluğunda hazırlayıp, okunmaya sundukları ÇİZGİ isimli dergiden bahsetmek istiyorum. ÇİZGİ kültür ve sanat ağırlıklı bir edebiyat dergisi. Büyük bir özveri, özen ve emek ile hazırlanmış. Zengin ve sanatsal doyuruculuğa sahip bir dergi. İlk elinize aldığınız an anlaşılıyor, daha sonra tamamını okudum. Bu dergiyi düşünerek hayata geçiren öğrencileri büyük bir onur ve kıvançla kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. Gönlünüze ve emeğinize sağlık gençler. ’’Gelecek sizlersiniz.’’
Festival alanının bir ucundan, diğer ucuna doğru stantlar, zincir misali uzanmakta idi.
Bu stantlar da; Banu Akçay, Selda Atar ve Meral Polat’ın tasarlayarak hazırladıkları ve çoğu kendi üretimleri olup satışa sundukları takılar süperdi. Zeynep Pınar’ın doğal sünger ve boyaların tılsımını katarak hazırladığı ahşap eşyalar, Meryem Bildirici ve Alaattin Bildirici çiftinin doğal taş ve tohumları kullanarak çeşitli objeler üzerine uyguladıkları desen dizaynları görülmeye değerdi doğrusu. Neptün Tanlag ise, ahşap levhalar üzerine mükemmel tablolar  yapmıştı.
Ayrıca ev hanımları tüm maharetlerini ortaya dökerek unlu mamuller üretip halka sunmakta idiler.
Mersin Şairler Derneği Başkanı Abidin Güneyli Bey’de, MB yazarlarından Coşkun Karabulut arkadaşımızın ve festivalin konuğu olarak, Sonbahara Çeyrek Var isimli şiir kitabını, şiir dostlarına imzalamak için yetişmeye çalışıyordu.
Hem Abidin Bey, hem de Coşkun Bey kitaplarını armağan ederek şahsımı onurlandırdılar. Buradan, bir kez daha kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum.
Moğolları uğurladıktan sonra, Derinmavi ile kendimizi Hisarönü caddelerinde bulduk ki ne caddeler, görülmeye ve de gezilmeye kat be kat değer.
Hisarönü ve Ovacık köyleri, Ölüdeniz beldesi ile bütünleştirilerek Ölüdeniz Beldesi olarak tescillenmiş.
Fethiye ve Ölüdeniz’e 4. gelişim bu, arada uzun zaman aralıkları bile olsa, çok iyi bildiğim yerler diye düşünmüştüm ancak, geçen yıllar zarfında; çok gelişmiş ve değişmiş. Ölüdeniz diye adlandırılmakla birlikte bence, canlı, parıltılı ve 7/24 yaşayan bir deniz, bu denize ait bir belde burası. Turizm cenneti. Doğa manzarası, yamaç paraşütü, çam ormanlarının bakmaya kıyamayacağınız güzellikleri, plajlarının yeşil ve mavi ile bütünleştiği doyumsuz güzelliği ile tarifi imkânsız, kelimelerin anlatmaya kifayet etmediği bir yer. Tatil alternatifleriniz arasında düşünebileceğiniz bir yöremiz.
Bütün yollar, Arnavut kaldırım taşları ile bezeli ve tertemiz. Her yer yeşil ve envaı çeşit çiçekler alabildiğine gözlerinize hitap ediyor. Restoranlar, barlar, çeşitli ürün satan mağazaların ışıl ışıl parıltılı görüntüleri ve güzelliği muhteşem.
Turizme gönül veren ve canla başla çalışan insanların diyarını gördüm ben bu son gidişimde.
Şirin ve orijinal mimari yapıları ile 2 katla sınırlı butik ve apart oteller ve de çarşı turistlerle dolu. Özellikle İngiliz turistlerin rağbet ettiği bir belde Ölüdeniz. ‘’ Bir lisan bir insan’’ dedikleri gibi, belde halkının İngilizce başta olmak üzere birkaç dil konuştuklarını, dolayısıyla birkaç insan olduklarını gözlemledim gururla ve özenerek.
Ölüdeniz Belediye Başkanı Keramettin Yılmaz ve eşi Ümit hanımla da görüştüm, kısa bir süre için bile olsa, sohbet imkânı buldum Derinmavim sayesinde.( Hoş kendilerini yıllar öncesinden tanıyor olmakla beraber, belediye başkanı olmuş olmasına çok sevindim açıkçası.)
Başkan; Beldenin en yüksek tepesine ki hangi yönden bakarsanız rahatlıkla görülebilecek bir şekilde Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkarken ki resmini işletmiş devasa boyutlarda. Gece de ışıklarla ışıl ışıl  ışıldıyor. Yüreğine sağlık başkan…..
Kısa sohbetimiz esnasında başkan; beldenin her geçen gün hızla gelişmekte olduğunu, şu an turizme yönelik yatak kapasitesinin % 100 oranında doluluk arz ettiğini, belde halkı ile el ele vererek daha iyi ve güzel yatırımlar için çalıştıklarını, bölgenin deprem bölgesi olması nedeni ile 2 kattan daha yüksek bina yapılmadığını, bunun da görüntüde beton yığıntısı görünümünü engellediğini, halkın büyük bir dayanışma içerisinde kendisine destek verdiğini anlattı.
Ayrıca, yamaç paraşütü sporunun da beldeye ayrı bir değer kattığını, daha iyiye ve daha güzele ulaşmak için var gücüyle çalıştığını ve çalışacağını belirtti. Ben de kendisine başarı dileklerimi sundum.
8. Ölüdeniz Kültür ve Sanat Festivali, Muazzez Ersoy’un, başarılı konseri ve alkış tufanı arasında, 9. Ölüdeniz Kültür ve Sanat festivalinde buluşabilmek dilekleri ile görkemli bir kapanışa sahne oldu.
Fethiye, Ölüdeniz ve festivalden izlenimlerim şimdilik bunlar sanmayınız, devamı gelecek.
Sevgi ve saygılarımla.
Ayşen Arslangiray Kura
6.7.2011/ Kuşadası

Aramızda ruhsuzlar dolaşmakta!!!


Aramızda ruhsuzlar var!
Yanlış duymadınız!
Kalp hastasının yedek yapay kalp cihazını çalacak kadar ruhtan, insanlıktan, merhametten yoksun ruhsuzlar.
Ruhsuz olduğu kadar da uğursuzlar!
Turan Günbay, yaşı yirmi dokuz,
Kalp yetmezliği ona bu gencecik yaşında musallat olmuş.
Evi barkı, yurdunu ocağını, eşini çocuklarını bırakır Sivas’tan İzmir’e gelir.
Maksat şifa bulmaktır.
Yapay kalp takılır ameliyat sonrası,
Bir de yedek yapay kalp verilir eline. 12 saat birini, 12 saat diğerini kullanmaktadır. Doktorlar uyarır sakın ihmal etme. Yoksa! Kalbin durur, ölüm vaki olur!
Yaşamının çoğunu hastanede geçirdiği yetmezmiş gibi hırsızlara yem olur, yapay kalbi çalınır.
Şimdi! Bu yapay kalbi çalana ne denir? Ruhsuz tanımlamasından başka!
Ah! Söyle bana!
Hadi para çaldın, ziynet ya da eşya, tabii ki hepsi suç da!
Yapay kalp ne işine yarar?
Diyelim ki; sattın üç beş kuruşa günü kurtardın!
Ya sonra? Ya sonra?
Bu genç adam, vakitsiz yaşamdan koparsa!
Sana ne fayda?
Acı ama maalesef gerçek! Aramızda böyle ruhsuzlar da yaşamakta!!!
Ayşen Arslangiray Kura
5.7.2011/ Kuşadası

Fethiye yolları taştan! Ölüdeniz sen çıkardın beni baştan!



Hoş baştan çıkmaya çoktan hazır ve de nazırmışım da o da ayrı konu. Yine yollardayım, yine gidiyorum ve yine Modern Evliya adını üzerimde hakkıyla taşımak dileğindeyim. Nerede toplantı ben orada, nerede etkinlik yine ben, bu yıl 8.si düzenlenen Ölüdeniz Kültür ve Sanat festivalini izlemek için yollara düşen ben ben.( bir gün geciktim ama olsun.)
Kuşadası’dan, Fethiye Ölüdeniz’e yolculuk var bu kez. Yollar alabildiğine uzun ve zorlu amma ben alışkınım yollara ve seviyorum yolculuk yapmayı. Zamanında az mekik dokumadım, İzmir Ankara arasında.
Fethiye’ye gitmek için telefon etmediğim seyahat şirketi kalmadı. Kuşadası’ndan direkt araba sabahları 9.15 de hareket ediyormuş, o da benim işime gelmedi açıkçası. Neyse her zaman yolculuk etmekten mutlu olduğum, hani 1000 yıldır durmaksızın akan kutsal kalkitli suların aktığı yörenin ismini taşıyan ve yolcularına her zaman özenle hizmet veren seyahat şirketinde karar kıldım. Ha bu arada unutmadan! Bu kadar sık seyahat ettiğim için diğer seyahat firmalarından transfer teklifi bile aldım. Yazılarımı mı okuyorlar nedir?
Yok arkadaş! Ben, seyahat şirketimi, kuaförümü, bakkalımı değiştirmem! Prensip meselesi bu.
Uzun uğraş ve gayretlerden sonra Aydın’dan hareket etmek üzere cumartesi gününe yer ayırttım. Şimdi bir de Ada’dan Aydın’a gitmek üzere yolu bulmak gerek ki Allahtan işim rast geldi. Meğer Kuşadası Aydın minibüsleri bizim sitedeki marketin önünde geçiyormuş. Oh! Bunu da öğrenince rahatladım. Doğru valiz hazırlamaya. Tabii evdekiler dırdır vırvır etmesinler diye de tüm işleri yoluna koydum. İşin ucunda gezmek var ya. Yasemin’i de aradım yolculuğumda bir aksilik çıkmasın diye.
-Bu hafta sonu gelmek gibi bir planınız var mı Kuşadası’na,
-Yok anneciğim! Hafta sonu en iyi arkadaşlarımdan birinin düğünü var. Orada olmamız lazım.
-İyi, ben zaten Fethiye’ye gitmeyi planlamıştım, bir sorayım dedim size gelecek misiniz diye,
-Tamam! Sen gönlünce gez anneciğim.
Ondan da bu sözleri duyunca, gönül rahatlığı içinde yola çıkabilirim artık. Bu kadar sık yolculuklarım esnasında bana her daim destek veren eşime ve yavrularıma da minnet duyuyorum doğrusu.
İçimden sevinç nidaları ataraktan hızla hazırlanmaya koyuldum. Derinmavi’de beni bekliyor Fethiye’de. Festival kapsamında Fethiye’ye gelen yazar ve akademisyenlerinde aralarında bulunduğu grup ile 1993 yılında Madımak Otelinde ’ki yangında yaşamlarını yitiren canlar anısına anma ve yamaç paraşütü ile atlama etkinliği düzenlenecekti Babadağ’da. Arkadaşım da etkinliğin arasında, benim yüreğimde ağzımda. Sen atlama dedimse de dinlemedi (amma sonradan öğrendim ki elim bir kaza yaşanmış ve iki kişi yaralanmış. Yaralanan canlara şifa dilemekten başka yapacak bir şey yok şu anda. Neyse ki benim Derinmavi sağ salim atlamayı gerçekleştirmiş şükür.)
Derken efendim, dönelim yolculuğum esnasına; Kuşadası’ndan, Aydın’a geldim. Otogarda oyalanmam lazım, zira Fethiye otobüsünün gelmesine daha 2 saate yakın süre var. Otobüsün beni beklemeyeceğini hesaba katarak ben bekleyeyim düşüncesi ile erken yola çıkmıştım.
Özellikle son altı ay zarfında sık sık seyahat ettiğim için otogarlarda uzun zaman geçirmek zorunda kalıyor ve bu arada da çevreyi gözlemleme fırsatı buluyorum.
Aydın otogarı, aynen 17 yıl önce bıraktığım gibi hiç değişmemiş ve gelişmemiş. Otogarda hizmet anlayışı sıfır çünkü buradan hizmet bekleyen insanlara, gelip geçen yolcular gözüyle bakılmış. Binaların dış sıvaları mevsimlerin bıraktığı izleri taşıyor, boyaya hasret kalmış. Dükkânlarda ticaret erbabı yolcuların ihtiyaçlarını karşılama telaşında ama her yer çok pis, sigara izmaritleri öbek öbek, çöp kovaları ağzına kadar dolu, kâğıtlar ve akla gelebilecek her türlü atık malzeme yerlerde. İnsanlarımızın da bu görüntüye yaptıkları katkıyı da göz ardı etmemekle birlikte, işin gerçeği bir buçuk saatlik zaman içerisinde, tek bir temizlik görevlisi de görmedim ne yazık ki! Tek tuvaletler temizdi.
Dilerim, burada yazdıklarımı okuyanların içinden biri ya da birileri belediye başkanı Sn. Özlem Çerçioğlu’na iletir de, başkan bu konuya hemen el atar ve atması da lazım inanın.
Ankara, Antalya ve Bursa otogarlarındaki düzeni gördükten sonra daha fazla dikkat eder oldum otogar düzen ve temizliklerine. Ege’de, Aydın gibi aydınlık ve turizme açık, güzel kentimize bu görüntülerin yakışmadığı kanaatindeyim. Kuşadası otogarı da aynen bu görüntüleri yansıtıyor maalesef. Hemen her hafta İzmir’e gelip gittiğimden turizm merkezi Kuşadamıza otogarın daha şık ve temiz olması gerektiğini düşünmekteyim naçizane. Ne zamandır dile getirmeyi istediğim bu konuyu da araya sıkıştırmış oldum. İzmir Otogarı ile ilgili ayrıca bir blog yazmayı planlıyorum, fahri otogar müfettişi olaraktan.
Derken zaman tüketecek bir çay ocağı buldum otogarın arkasında bir yerde. Kocaman bir fincan tavşan kanı çayımı yudumlarken, iki delikanlı ile tanıştım. Yaşları 13 ve 16 idi. Her ikisi de ailelerinin Aydın’a göç etmesi nedeni ile yaşantılarını burada sürdürmekte olduklarını anlattılar.
Aydın da diğer Ege ve Akdeniz illerimiz gibi hayli yoğun göç alan illerimiz arasında.
Sergen, 13 yaşında. Ailesi ile birlikte 3 ay önce Aydın’a gelmiş, dört erkek kardeşten biri. Otogarda yolcuların bavullarını taşımalarına yardım ediyor az bir miktar para karşılığında. 7. Sınıfa geçtiğini derslerinin de çok iyi olduğunu söyledi utana sıkıla. Konuşurken ürkek ve mahcup bir hali vardı. Batının havasına ve yaşantısına alışmaya çalıştığını hissettim. Bir an bizim sahilde güle oynaya, denizin ve tatilin doyasıya tadını çıkaran çocukların görüntüleri geldi gözümün önüne! Hayat denen kâh uzun, kâh kısa taşlı çakıllı, engebeli yolda; herkes kendine yazılan kaderi yaşıyordu, ya da yaşamak zorunda kalıyordu.
Furkan ise, lise son sınıfa geçmiş. Şimdiden üniversite sınavlarına hazırlanıyormuş.
-Teyze! Önümüzdeki yıl şifre falan olmaz değil mi?
-Bilmiyorum!
-Biz bu denli gayret ediyoruz da! Ya yine şifre davası olursa ne yaparız?
Verecek cevap bulamadım! Gerçi bu sorulara da ben cevap verebilecek değilim ya! Vermesi gerekenler, bu gençlerin huzursuzluğunu gidermek zorunda! Kaygıları hayli fazla idi. Sesinin tonundan anlaşılıyordu!
-Biz! Biliyorsun durumları, terör nedeni ile yurdu barkı terk edip buralara yerleştik.
-Yazın çalışıp, hem harçlığımı, hem de okul masraflarımı karşılayacak parayı kazanmaya çalışıyorum. Dedi.
Yanımdaki masaya, anne baba, bir genç kız ve delikanlıdan oluşan bir aile oturdu. İster istemez görüyor ve kulak misafiri oluyorsun. Büyük ihtimalle uzun bir yolculuğa çıkmak üzereydiler. Anne evden hazırladığı yollukları masanın üzerine çıkarıp çocuklarına sundu. Baba ise portakal suyunun bir bardağının 2 lira olduğunu duyunca, iki yarım bardak( tanesi 1 lira) portakal suyu siparişi verdi. Bu yarım bardak portakal sularını, yanlarındaki yedek bardak ve su ile 4 bardak haline getirip içtiler.
Yokluktan mı idi! Yoksa hesabilikten mi? Bunu bilemem!! Her ikisi de olabilir!! Kim bilir?
Memleketimden insan manzaraları!
Aslında! Her insanın hayatının kendine has bir ya da birkaç öyküsü var. Hani demişler ya’’ Her insanın hayatı bir roman’’ aynen öyle. Yaşanmışlıkları, yaşayıp da anlatamadıkları, yaşamak isteyip de yaşayamadıkları ya da yaşamayı hayal ettikleri.
Şimdi, Fethiye’ye doğru yol almaktayız. Kaderin cilvesi sanırım, çocukları ve gençleri çok sevdiğimden sanırım yol arkadaşım, cin gibi akıllı, 9 yaşındaki Asude Betül. Aman neler biliyor! Şaştım kaldım. Sürekli kitap okuyormuş, benden kitap tavsiye etmemi istedi. Geleceğin güven veren gençlerini gördüm yolculuğum esnasında, Türkiyeli gençleri.
Bu satırları yolculuğum esnasında karaladım.
Fethiye ve Ölüdeniz ’de yaşadıklarımı, 8. Ölüdeniz Kültür ve Sanat festivalinden yakalayabildiklerimi de yazabilmek, sizlere aktarabilmek dileklerimle.
Bu günlük bu kadar!
Ayşen Arslangiray Kura
3.7.2011/ Hisarönü