Gecenin bir vakti çıktık yola… Yol uzun. Programda cennet
köşeler var, sıra sıra.
Mazisi 5400 yıl öncesine dayanan, birçok uygarlığa ev
sahipliği yapan Dalyan’dayız.
Bayram sabahı daha bayram namazı bile kılınmadan, fırınını
çeşit çeşit mamullerle donatan fırıncı bile şaştı halimize. Pür neşe ile tüm
boyozların dibine ektik darı. Simitler, çeşitli ekmekler torbalarla taşındı
otobüse.
Sabahın ilk ışıkları pırıltılarla yayılırken denizin
enginliğine, soluğu aldık bizi bekleyen teknede.
Dalyan, Köyceğiz Gölü’nün, Akdeniz’le birleştiği ana kanal
üzerinde bulunan; denizin ve tatlı hatta sıcak su kaynaklarının birbirine
karıştığı kanallardan ve de en önemli kumsalı İztuzu olmak üzere birçok kumsal
ve plajdan oluşan turistik bir belde. Ana yoldan 12 m. İçerde olması nedeni ile
de diğer yerlere nazaran biraz daha bakir kalmış bir yer.
-‘’İmamın kayığına bindi’’ sözü nereden geliyor, bilir
misiniz? Dedi, kaptan. Bir eli dümende…
- Yok, bilmiyoruz…! Dedik hep bir ağızdan.
‘’Bizim Dalyan’da mezarlık yoktur. Daha önce Dalyan halkının
bir kısmının yaşadığı bir kumsal vardı. Kaya mezarlarının alt kısmında ki Çandır…Şimdiler
de pek yaşayan kalmadı orada. Sadece birkaç tane eskimiş bungalov. İşte bizim
mezarlığımız oradadır. Dalyan’da biri hakkın rahmetine kavuştuğunda; İmam, rahmetli ve yakınları bir teknede, cemaat
de başka teknelerde, mezarlığa doğru yol alırız hep birlikte. İşte ‘’İmamın
kayığına bindi’’ sözü bizim buradan çıkmıştır’’ dedi… Eh bilmiyorduk, öğrendik.
Bilgi dağarcımıza bir şey daha ekledik…
Dalyan’daki sazlıkların arasındaki kanallarda yol alırken,
tekneye bir ufak tekne yanaştı. Mavi
yengeç avcıları imiş gelenler. Mavi yengeçle yüz yüze gelip tanıştık. Pişirilip
de sunuma hazırlanmadan önce ki pişince rengi turuncuya çalan bir kırmızı
oluyor. Hemen birkaç poz fotoğrafını aldım, mavi rengi kaybolmadan! Üzeri
dikenlerle kaplı, erkeği dişisinden daha heybetli olan Mavi Yengeç, Dalyan’nın sularında
bolca bulunmakta ve de avlanmakta imiş. Piştikten sonra da lezzeti bir harika
idi. Yolunuz Dalyan’a düşerse, sakın Mavi Yengeç’in o eşsiz tadını tatmadan
dönmeyin derim.
Sabahın seherinde başladığımız yolculuk, birçok koyu
kapsayarak devam etti. Tekneden suya dalmanın o dayanılmaz cazibesini her mola
verdiğimiz koyda yaşadık doya doya.
İztuzu plajına geldiğimizde bir yanda denizin engin maviliğinde,
bir yanda da sıcak su kaynaklarının denize karıştığı ılıman sularda yüzdük. O
kadar uğraşmamıza ve denizdeki hareketleri pür dikkat takip etmemize karşın, ne
yazık ki caretta carettaları göremedik.
Kocaman deniz kaplumbağaları olan carettalar Ağustos sonlarına doğru
ortalığa çıkmaya başlarlarmış. Dünya’da nesilleri tükenmeye yüz tutmuş olan bu canlılar,
yaşama tutunmak için son nokta olarak İztuzu kumsalını mesken tutmuşlar. Ve… Bu
plaj koruma altına alınmış, carettalar tükenmesin, üresinler diye. Geçmiş
aylarda burada yapılmak istenilen inşaatlar da, yöre halkının ve çevrecilerin
yoğun çabaları ile şimdilik engellenmiş.
Carettalarla bu kadar yakın olunca, onlar hakkındaki
bilgileri de derlemeden duramadım açıkçası. Carettaların yumurtlama zamanları
genellikle Mayıs ayı olup, dişiler içgüdüsel olarak,60 gün süren kuluçka
döneminin ardından, yavrular dolunay zamanı çıkacak şekilde yumurtlarlar ve bir
seferde 80 ila 100 civarında yumurta yapan dişiler yumurtalarını kumsaldaki
kumların arasına saklarlarmış. Yumurtlama
saatler sürer ve bu zorlu süreç içinde anne kaplumbağa gözyaşı dökermiş.
Anne ya… İster hayvan olsun, ister insan! Anneler yavruları
için hep gözyaşı dökerler. Hem de anneliğin her aşamasında. Tıpkı bugün içleri
yanan nice analarımız gibi!
Yumurtadan çıkan yavrular, bir süre kumda kaldıktan sonra, dolunay
ışığında denize doğru yol alırlarmış. İlginçtir ki carettalar, doğdukları yere
tekrar gelir ve yumurta bırakırlarmış. Carettaların en büyük besin kaynağı da
mavi yengeçlermiş.
Dalyan’da ayrıca Kaunos Antik Kenti ve bu kenti süsleyen
kaya mezarları mevcut. Yağmacılar yüzünden Kaunos Antik kentine ve Kaya Mezarlarına
gitmek yasaklanmış! Her ne kadar antik kentin etrafı surlarla çevrili olmasına
rağmen, bizim gözü açık hazine avcıları, surları ve Kaya Mezarlarını tahrip
etmekten sakınmamışlar! Dünya’da eşi bulunmayan ve kayaların içerisine oyularak
yapılmış olan bu kral mezarlarına, ölenler tüm sahip oldukları varlıkları ile
gömüldükleri için de ne yazık ki yağmalanmaktan kurtarılamamış ve Kaya Mezarlarını
görmek için yakınına gitmek yasak! Sadece tekne ile gezdiğiniz zaman uzaktan
görüp fotoğraflayabiliyorsunuz.
En son durağımız çamur banyoları idi. Kükürt, klorür,
sodyum, hidrojen sülfür içeren ve 39 santigrat derecede olan çamurun, cildi
gerdiği ve gençleştirdiği söylenmekte. Anı zamanda kadın hastalıklarına,
romatizma ve siyatik gibi rahatsızlıklara da iyi geldiği ve şifa verdiği
söylenen çamur banyolarında da, eni konu
çamura bulanıp, fotoğraf çektiğimiz ve sonra şifalı sularda yıkandığımız çamur
banyosu da usumuzda güzel bir anı olarak yer etti.
Dalyan’ı, carettaları, mavi yengeçleri, o güzelim koyları
ardımızda bırakarak, Dalyan limanına neş’e ile yanaşıp, yeni ufuklara yelken
açmak için yol aldık…
Bir sonraki yazımda Köyceğiz’i anlatacağım sizlere.
Neden Köyceğiz demişler?
Sevgiyle kalın, hiç ama hiç üzüntü yaşamadan… Kıyınızdan
teğet bile geçmesin, dileklerimle…
Ay Şen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder