http://blog.milliyet.com.tr/geziyorum-eski-foca--ataturk-adasi--siren-kayaliklari/Blog/?BlogNo=504447
Karataş’a mı bastım acaba?
O gün bu gündür aklım kaldı Eski Foça’da!
Eski Foça, nam-ı diğer esas Foça…
Tarihin babası Herodot, Truva savaşlarını yazmak için
geldiği Anadolu’da, Foça’yı görüp tanıyınca.
‘’Onlar kentlerini, bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel
gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular.’’ Demiş.
Gerçekten de öyle imiş. Foça’yı görüp, gezince, havasını
soluduğumda Herodot’a hak verdim. Gökyüzünün
en mavi olduğu, yaklaşık 3 bin yıldır balıkçılığın merkezi olan Foça’ya bu güne
değin neden hiç gelmediğime, hayıflandım durdum.
İZDOT’a ve başkanımız Murat Geçer’e minnet borçluyum, bunu
söylemeden de geçemeyeceğim ki bu güne değin neler neler kaçırmış olduğumu
gezip gördükçe fark ediyorum.
Zararın neresinden dönersen kârmış. Geç de olsa!
Heyamola…
Denizin engin maviliğinde, ver elini Foça’nın koylarına…
Bir Karataş varmış Foça’da.
Efsane bu ya!
Nerede olduğunu kimse bilmezmiş! Ya denizin derinliklerinde,
ya da Arnavut kaldırım taşlarıyla döşeli
sokaklarında. O Karataş’a basan bir kişi bir daha kopamazmış Foça’dan. Gitse de,
dönüp oraya yerleşme duygusu ile yanıp tutuşurmuş.
Hani hani biz yaşlardakilerin, hep bir ütopyası vardır. ‘’Şehirlerin
kalabalıklığından elini eteğini çekip, sakin ve huzurlu bir yere yerleşmek ve
de sakin, dingin yaşamaktır ya!’’
Kimimiz bu hayalini gerçekleştirir. Kimimizin ki sadece
hayalde kalır. Dileklerinde yaşatır. Hayal kurduğun sürece varsındır ya…
Foça’ya ayak bastığımız andan beridir, aklım o güzelim Arnavut
kaldırımlarında, sakin sokaklarında, balıkçı teknelerini barındırdığı koynunda,
büyülü havasında kaldı.
Kim bilir?
Belki!
Foça’dan tekne ile açıldıkça, eşsiz güzellikte irili ufaklı
yemyeşil adacıklar karşılıyor sizi.
Hele denizin mucize bir şekilde, şekil verdiği Atatürk Adası’nı
görünce nutkunuz tutuluyor. Bazı kendini bilmezler, silmeye çalışsalar da
izlerini! Doğa bile imza atmış kendince, Atatürk’ün ölümsüzlüğüne…
Akdeniz Foklarının yaşadığı ve şu an koruma altında olan
Siren Kayalıkları ise anlatılamaz. Görmek gerek. Dantel dantel işlenmiş
kayalıkların etrafında ve mağaralarda yaşayan fokları göremedik ama martılar
yarenlik yaptılar bize yol boyunca.
Adını Mitolojiden alan Siren Kayalıklarında; mitolojik
devirlerde başları kadın, bedenleri kuş şeklinde varlıklar yaşarlarmış. Efsane
çok. Anlatılanlar çok. Siren Kayalıklarının yakınlarından geçmekte olan
gemiciler, bu varlıklardan gelen büyülü müziğin ve seslerinin cazibesine ve de tılsımına
kapılır ve gemileri Siren Kayalıklarına vururlarmış.
Homeros, İlyada Destan’ında bir tek ‘’Odyssues’un
gemicilerin kulaklarını balmumu ile tıkayarak sağ salim geçtiğini’’anlatır,
Siren Kayalıklarının yanından.
Efsaneler güzel... Şehirler efsanelerle yaşarlar...
Neyse ki bizim teknenin kaptanı, uzaktan uzağa seyir eyledi
de, soluğu Siren Kayalıklarında alıp da ömrümüzün son demlerini orada
geçirmekten kurtardık!
Oralarda yaşamak da fena olmazdı hani.
Foça’nın pırıl pırıl berrak sularında seyir eğlerken, kâh güzellikleri
yaşadık gönlümüzce. Kâh serin sularda maviliğin enginlerine daldık.
Yeni cennetlerin güzelliklerinde buluşmak dileklerimle…
Sevgiyle kalın…
Ay Şen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder