23 Şubat 2012 Perşembe

İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır! Kadına şiddet hayır!!!!!

http://blog.milliyet.com.tr/igneyi-kendine-cuvaldizi-baskasina-/Blog/?BlogNo=350328

Sıradan bir vatandaşım ben. Ülkemdeki, çevremdeki olayları, gelişmeleri an ve an takip etmeye çalışan, dinleyen, okuyan ve sorgulayan.
Yaşadığım sürece, yaşanan olumsuzluklara üzülen, en ufak bir ümit kırıntısıyla da sevinen.
Bu kez, satırlarımda gönderme, kinaye, taşlama falan yapmadan, lafları eveleyip gevelemeden, kelimelere takla attırıp da cambazlık yaptırmadan, doğru doğru dosdoğru yazmak, anlatmak ve sorgulamak istiyorum.
Alelade bir vatandaş, bir kadın olarak!
Aslında sorulacak, sorgulanacak o kadar çok konu var ki!
Hangi birinden başlasam?
Sırayla her birini sorgulayacağım, bugün ve diğer günlerde.
Hadi zamanı biraz geriye saralım. Çok değil bir yıl kadar evvel, okumuş tahsil, terbiye görmüş, akademik kariyere erişmiş ve unvan sahibi bir kişi! ‘’Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyersen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra, sonucundan şikâyet etmen makul değil.’’ Demişti. Bu tür sözleri sarf etmekten imtina etmemişti.
Kadın örgütleri, çeşitli sivil toplum örgütleri, duyarlı insanlar protesto etti. Ettiler de ne oldu? Hiç!!! Unutuldu gitti! Söyleyen de, söylenen sözler de!
Sormak gerek, 13 yaşındaki N.Ç.ye tecavüz eden kelli felli amcaları ‘’O’’ minicik kız dekolte giydiği için mi çocukları yaşındaki kız çocuğu ile ilişkiye girmekten çekinmemişlerdi?
Ya da şehrin birinde; 19 kişi yine küçük bir kıza tecavüz ederken hangi makul sebebin ardına sığınmışlardı?
Ah!!! Balık, senin bile hafızan, bizlerinkinden daha güçlü!
Devletin yegâne televizyon kanalını idare etmeye yetkin kılınan şahsiyet, basına kapalı ama basın mensuplarının bazılarının bulunduğu bir toplantıda; sorulan bir soru üzerine! ‘’Salonda kadın var mı?’’ diye sorduktan sonra! Sanat icra eden bir kadın sanatçı için’’ aşüfte kadın’’ nitelemesini yapmaktan çekinmemişti. Konu basına yansıyınca da itirazlar, ayıplamalar, eleştirel sözler, yüksek sesle dile getirilince; devlet erkânı kadın sanatçıdan özür dilemek zorunda kalmıştı!
Gaf, hep gaf ve hep kadına yönelik gaf!
Çok değil daha geçen hafta, bir yazar! Köşe yazısında; bir kadın milletvekilinden bahsetti! Hem de toplumu son derece üzen ve derinden yaralayan ‘’Hem özürlü, hem CHP’li’’ gibi talihsiz bir cümleyi yazmakta beis görmedi. Üstüne üstlük, tepki alınca da özür dileyeceği yerde, bu kez de tepki verenlere ’’budala’’, ‘’budalalar saldırıda’’ demek cüretini gösterdi.
Neden?
Neden, toplumun büyük bir kesiminden tepki alsalar bile; bu tür beyanlarda bulunanlar gün geçtikçe artmakta?
Varan son!
Seversiniz, sevmezsiniz! Beğenirsiniz, beğenmezsiniz! Fikirlerini benimsersiniz ya da benimsemezsiniz! Demokrasilerde ki bize öğretilen ‘’BU’’ idi! Bir bireyin özgürlüğünün bittiği yerde, bir diğerinin özgürlüğü başlar idi! Nerede? Demokrasiler de!
İlerisinden falan vaz geçtim! Normal demokrasi olsun yeter!
Akademisyen ve siyasi kimliği ile topluma mal olmuş, bir kadın milletvekilinin adı ve soyadı; ulusal televizyon kanallarından birinde, yeni gösterime giren, bir dizi de; kurgulanmış bir karakterle eşleştirilmiş. Hatta aynı grubun yayın organlarında da yayınlanmıştı!
Olay fark edildiğinde; dizinin yapımcı şirket yetkilisi, ‘’Soyadı yanlış tape edilmiş! Öyle değildi! Böyle idi!’’ Türünden mazeretlerle durumu düzeltmeye çalıştı!
Nereye kadar? Gaf, yine gaf! Gaf yine kadına gaf! Acaba gaf mı? Kasıt mı?
Olay, hukuki süreçte! Hukuk çözecek.
‘’Hukuk bir gün herkese lazım olacak!’’
Bu tür söylemler veya kadınlara yönelik yapılan hakaret içerikli beyanları, davranışları saymaya kalkışsak, sayamayız! Sayfaları dolduracak çoğunlukta. Lafı uzatmayayım! Okumaktan sıkılmayın şimdi!
Münferit ya da istisnai de değil ne yazık ki!
Tribünlere oynama!
Yine mi kadına şiddet? Yeter artık işleme bu konuları diyenler olabilir!
Yetmez! Yetmez arkadaşlar yetmez!
Her geçen gün kadına şiddetin dozu artarken, kimse kusura bakmasın!
Yetmez!
Toplumun değişik katmanlarında yaşayan kadınların, gün geçtikçe özgürlük hakları, yaşam alanları, bu tür söylemler, mahalle baskıları ile daraltılıyor, kişilikleri ve şahsiyetleri zedelenmeye çalışılıyor ise!
Birçoğu yaralama ve ölümle sonuçlanan, kadına şiddet, tecavüz ve taciz olayları, töre cinayetleri azalacağı ya da tükeneceği yerde artıyor ise!
Kadınlar, gerek fiziksel gerekse psikolojik baskı ile itiliyor, öteleniyor, horlanıyor ve aşağılanıyor ise!
Yetmez!
Bu konular, irdelenmeli ve yazılmalı. Hem de sadece bir avuç kişi tarafından değil.  Herkes tarafından dile getirilmeli. Kadınların isyanlarına, ses verilmeli ve sesleri olabildiğince geniş kitlelere duyurulabilmelidir.
Toplum içerisinde; ötelenen, itilen, çilekeş bir hayat sürmeye mahkûm edilen bir kadın, sevgi ve şefkat duygularını yitirir ki bu duygulardan yoksun kadınlardan da ruh sağlığı düzgün bireyler yetiştirmeleri beklenemez!
Unutulmamalıdır ki her bireyin hayatının, ille de bir döneminde, mutlaka bir kadının izi ve emeği vardır!


Ayşen Arslangiray Kura
24.02.2012/Kuşadası

18 Şubat 2012 Cumartesi

Özrü kabahatinden büyük!!!

http://blog.milliyet.com.tr/ozru-kabahatinden-buyuk---/Blog/?BlogNo=349564


‘’Niye tepki veriyorsunuz?’’ Diye tepki göstermiş!
Üzüntü veren, insanın içini acıtan sözlerini, evirmiş, çevirmiş!
Siz anlamamışsınız!!!
Ben sağ kulağımı çevirip, sol taraftan gösterdim! Demeye getirmiş!
Diye, diye lafı gevelemiş!!!
Zihin okuma hasleti de varmış da meğer!
Biz bilememişiz!!!
Tepki verenlerin tümü ‘’Budala’’ imiş!
’Budalalar saldırıda’’ demiş!
Vay, vay, vay!!!
''Kötü söz sahibine ait'' imiş!
Aziz Nesin’i  anımsadım!
Birden bire!
Aniden!!!
% kaç oranında imiş acaba bu ‘’budalalar’’?
Bedensel, fiziksel, zihinsel özürlü bireyler kusura bakmasınlar.
Tümünü tenzih eder, saygılarımı sunarım.
Özürlü olmak ayıp değil, fikirsel özürlü olmak acınacak bir durumdur aslında…!


Ayşen Arslangiray Kura
19.02.2012/İzmir

Budala: (sıfat) zekâca geri olan, alık (TDK sözlüğü)

17 Şubat 2012 Cuma

Muhteşem Yüzyıl ve Pargalı İbrahim Paşa


Geçmişte neler neler yaşanmış bir baksak.

Muhteşem Yüzyıl'a damga vuran vezir-i âzamlardan biriydi, yükselen ve yükseldikçe ihtirasları da çoğalan! İhtiraslarının  esiri mi oldu, yoksa dönen entrikaların kurbanı mı bilinmez!

Garip bir balıkçının oğluydu İbrahim. Kimi Pargalı Hırvat dedi, kimi Bulgar kökenli. Kaynak tutanların bazıları da Frenk İbrahim diye andı onu notlarında.

Manisalı bir kadına satmıştı onu korsanlar. Ondan da Manisa Sancak Beyi, Şehzade Süleyman için satın alınmıştı. Hemen hemen aynı yaşlardaydılar ikisi de. Birlikte eğitim gördüler, birlikte ava gittiler, birlikte büyüdüler.
''Doğancıbaşı'' oldu, Süleyman'ın sarayında.
Yavuz Sultan Selim ebediyete intikal ettiğinde; İstanbul yolu göründü ikisine de, yine ayrılmadılar. 9 gün süren yolculuk sonunda İstanbul'a vardılar. Süleyman'ın cülus törenin de yine yanındaydı, İbrahim.
Süleyman, padişah olunca, çocukluk arkadaşı, can yoldaşı, sırdaşı İbrahim'i '' Hasodabaşı'' olarak atadı.
İbrahim hayal dahi edemeyeceği, rüyasında görse inanamayacağı imtiyazlara sahip olmaya başlamıştı. Ya babasının yanında kalsaydı? Denizde fırtınalarla boğuşacaktı belki de yıllar boyu!

Savaş!!! Yine bahtında vardı ama Süleyman'ın yanında ve ilki Belgrad yollarında, Rodos kıyılarında.

Başarı ile taçlanan bu seferlerin ardından(1523) kitâbelerde '' Süleyman Şah Bin Selim Şah'' künyesi ile anılan Sultan Süleyman'ın yeni bir tâltifine  mazhar olarak, vezir-i  âzamlığa tâyin edildi.

Sarayda; içoğlanlar, Enderun mektebinde; sıkı bir eğitimden geçirilir ve devlet adamlığı öğretilirdi. İbrahim Enderun mektebinde yetişmediğinden, devlet işlerinde acemi idi. Süleyman, vezir-i âzamına, Celâl-i zade Mustafa Bey'i onun tezkerecisi olarak tayin etti.

Bu arada Harem-i Hümayun'a giriş çıkışı izne tâbi olmayan Pargalı İbrahim Paşa, Sultan Süleyman'ın kızkardeşi Hatice Sultan'a  âşık oldu.

Pargalı İbrahim'in önlenemez yükselişi devam ediyordu. Vezir-i âzam olduktan 11 ay sonra, At Meydanı'nda yapılan ve günlerce süren, şaşalı düğün töreni ile Hatice Sultan'a eş, Osmanlı Hânedanı'na damad oldu.

Artık,  Vezir-i Azam Makbul İbrahim Paşa olarak anılmaya başlandı.

Bin bir entrika ve düzmece oyunlar ile Pir-i Paşa'yı makamından eden Ahmet Paşa, Vezir-i Azam olamayınca, Mısır Valiliğine tayinini istemiş, ancak Mısır'a gider gitmez orada hükümdarlığını ilan etmiş,adına para bastırmış ve Mısır'da karışıklıklara sebep olmuştu. Sultan Süleyman, Pargalı İbrahim Paşa'yı Mısır'daki karışıklığı düzeltmeye gönderdi.
Mısır'daki bozulmuş düzeni, sukunete kavuşturan ve İstanbul'a muzaffer bir eda ile dönen İbrahim Paşa,Sultan Süleyman tarafından,  Budin seferi öncesi;1529 yılının Mart ayında, ''Maaşlara zam yapmak, in'am ve ihsan etmek gibi padişahın yetkileri içerisinde olan haklar hariç olmak kaydıyla bütün devlet işlerinde tam yetkili olarak ''Serasker'' mertebesine yükseltildi.

Ayrıca, Kanuni Sultan Süleyman, Serasker Makbul İbrahim Paşa'ya, Rumeli Beyler beyliğini'de ihdas etti.

Bu ünvanlar ve kendisine tanınan yetkiler karşısında ihtimal ki başı dönen Pargalı İbrahim Paşa, zirvede olmanın da verdiği güç ve azametle, yabancı ülkelerin elçilerine;

''Bu büyük devleti idare eden benim! Her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır! Zira bütün güç ve kudret benim elimdedir!
Memuriyetleri ben veririm! Eyaletleri ben tevzi ederim!
Verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir!
Büyük padişah, bir şey ihsan etmek istediği ve ihsan ettiği zaman bile; Eğer ben onun kararını testik etmeyecek olursam!
Gâyr-i vâki olur!
Çünki, her şey harb, sulh, servet ve kudret benim elimdedir!''
Söyleme cesaretini kendinde görmüştür! Görmüştür de,  ya sonrası?

Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük aşkı, gözünün nuru, baş hasekisi, biricik eşi Hürrem Sultan'la yıldızları, yıllar boyu barışmamıştır.

Saray-ı Hümayun'da yıllar süren, zaman zaman açıktan, çoğu zaman da gizliden gizliye, iktidar ve güç savaşı haline gelen iç çekişmeler ile birbirlerine karşı büyük bir savaş vermişlerdi.

Mağrur ve ihtiraslarına gem vuramayan ve de kendini artık Kanuni Sultan Süleyman ile denk tutarak, aynı ayarda ve mevkiide gören Pargalı İbrahim Paşa Padişah adına yayınlanan fermanlara ''Serasker Sultan İbrahim'' yazdırmak cüretini bile göstermiştir ki hatta ordugâhta ilan edilen vezir-i âzam emirlerine dahi bu ünvanı yazdırmakta beis görmemiştir.

Deftardar İskender Çelebi; bu ünvana itiraz etmiş ve ''Serasker Sultan İbrahim'' ilanını men etmiş ise de bu kararının bedelini asılmak suretiyle, canı ile ödemişti.

''İskender Çelebi, asıldığı günün gecesinde; Sultan Süleyman'ın rüyasına girerek, elinde bir ip ile üzerine hücum ederek-Bre zâlim, ben günahsızı, bir müflisin telkini ile niçin astın?- diye boğmak ister. Padişah, korku ile uyanır ve İskender Çelebi'yi astırdığından dolayı büyük üzüntü duyar!''(Ali tarihi, varak 39 b)

''Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!''
Her zirvenin çıkışı olduğu kadar, inişi de vardır!
İskender Paşa'nın ahından mı?
Yükünü taşımakta zorlandığı ünvanların ağırlığından mı?
Yoksa, Hürrem'in çevirdiği entrikaların başarıya ulaşmasından mı?
Bilinmez!
Pargalı İbrahim Paşa gözden düşer!
Gözden düşen, gönülden de düşer misali!

Bağdat Seferinden, İstanbul'a döndükten iki buçuk ay sonra Saray-ı Hümayun'a yemeğe davet edilen Pargalı İbrahim Paşa, gece yarısı uyumakta olduğu odada, cellâtlarca boğularak, yaşamına son verilmiştir.
Makbul İbrahim Paşa iken Maktul İbrahim Paşa olarak anılmaya başlanan Pargalı'nın mezar yeri dahi Kanuni'nin emri ile kimselere bildirilmemiştir.
Buna rağmen; Galata'da  Canfeda Türbesinin civarında defnedildiği ve mezarının baş ucunda erguvan ağacının bulunduğu rivayet edilmektedir.
Bir başka rivayete göre de; öldürüldükten sonra denizlerle buluştuğu söylenmiştir.(Artur Tomas)

Balıkçı köyünden, saraya, sarayda zirveye uzanan ve sonu hüsranla biten, bir tarih sayfası da böylece kapanmıştır.


Ayşen Arslangiray Kura
15.02.2012/İzmir






Doğancıbaşı         :     Osmanlı İmparatorluğu zamanında, doğanları besleyip idare ve doğanla av işlerine nezaret  eden kişi.
Hasodabaşı          :    Osmanlı sarayında, Enderun'un en tüksek dairesi olarak sayılan, padişah'ın özel           dairesi Has oda'yı  idare eden kumandan.         
                       
Taltif                     :    Lütf etmek
Mazhar olmak       :    Kavuşmak, elde etmek,
Harem-i Hümayun :    Osmanlı devrinde, sarayın harem dairesi,
İçoğlan:                 :    Sarayda yetiştirilen ve devlet hizmetlerinde çalıştırılan devşirmeler,
Tevzi etmek           :    Dağıtma, taksim, pay etmek
İhdas etmek          :    Hediye verme
İhsan etmek          :    Bağışlama, Lütuf, yardım etmek,
Saray-ı Hümayun  :    Osmanlı Sarayı
Beis                       :    Zarar, mahzur
Müflis                    :    Zavallı
Enderun Mektebi  :    Osmanlı Sarayının iç teşkilatı, içinde bir saray üniversitesini de barındıran yer,

Faydalandığım Kaynaklar;
Osmanlı Tarihi- Ord. Prf. İsmail Hakkı Uzunçarşılı TTK yayınları,
Bu Mülkün Sultanları- Necdet Sakaoğlu
Kadınlar Saltanatı- Ahmet Refik Altınay
Taş Çağından Osmanlı'ya Anadolu- Erhan Akyıldız
Kanuni Sulatan Süleyman- Feridun Fazıl Tülbentçi
Muhteşem Süleyman- Yavuz Bahadıroğlu
Büyük Türk sözlüğü



Not: Ord. Prof. İsmail hakkı Uzunçarşılı'nın Osmanlı Tarihi II. cilt 356. sayfa 2. paragrafında; ''Padişahın hemşiresi kendisine nikahlanarak At meydanı'nda, sonradan İbrahim Paşa denilen sarayda düğünleri yapıldı.'' denilmekte ise de,
Aynı cilt, 547. sayfa 1. paragrafta; ''İbrahim Paşa'nın Osmanlı Hanedanı'ndan kız aldığı ve damad olduğu sürüp gelen mütealaların aslı yoktur. Zevcesi Muhsine isminde bir hanımdır.'' denilmektedir.
Bu bilgiler ışığında; aynı yazarın, aynı ciltte vermiş olduğu iki farklı bilgi birbiri ile çelişmekte ise de, diğer kaynaklarda, İbrahim Paşa'nın, kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evlendiği belirtilmektedir. 

7 Şubat 2012 Salı

Sözleşmeli tecavüz!!!



‘’12 yaşındaki kızını 5 bin liraya 48 yaşındaki adama sözleşme ile sattı!’’

Sarsılır ülke gündemi, bomba etkisi yaratan utanç dolu bu haberle!
Medya mensupları da koşar haberin peşine!
Haberin detaylarına inmek nafile!
Zira bilmeyen de duymayan da kalmadı üç günde!
Kimi isyan eder köşelerinde!
Kimi bağırır TV programında;’’Ben bu işin peşini bırakmam!’’ diye, söz verir millete!

Yıllar geçmiş olsa bile!
Yaşadığı travmanın derin izlerini taşır, yıkık omuzlarının üzerinde!
Yıkılan hayallerinin enkazının altında ezilmekte!
Belli ki saklanmış senelerdir gizli mabedinde!

Bazıları görüntülemenin peşinde!
Bazıları da hiç değilse telefonla konuşturabilmenin derdinde!

Belki üç gün, belki de bir hafta meşgul eder gündemi.
Sonra?
Unutulur gider, diğerleri gibi!

Adalet er veya geç tecelli eder!
Bir genç kızı testereyle doğrayarak katleden kişi bile ‘’tahrik unsuru vardı!’’ gerekçesiyle ceza indirimi isterse!
‘’N.Ç.’’ ye tecavüz edenler, fütursuzca ortalıkta gezerse!
‘’Kendi rızası ile!’’
‘’Tahrik unsuru vardı!’’ diye
Mağdur edenler, ceza indirimi isterler gerine gerine!
Sonuç?
Değişmeyen netice!!!

Riya, riya hep riya!!!
Adı Azade, Hacer, Ayşe, Zeynep ya da Ünzile!
Ha yazılı, ha sözlü sözleşme!
Ne fark eder?
Okula gidecekleri yerde!
Her gün sayısız 12-13 yaşında kızlar gelin edilir bu ülkede!
Gelin olunca!!!
Resmileşti mi ki tecavüz fiili ne?

Şimdi!!!
Madem duyarlıyız!!! Bu kadar, bu tür yanlış işlere!
Birimize değil, tüm ülkece!
Çok iş düşmekte hepimize!
Devlete, Medya mensuplarına ve Sivil Toplum Örgütlerine.
Sahip çıkalım küçücük yaşta gelin edilenlere de!
KÜÇÜK GELİNLERE!

Ayşen Arslangiray Kura
4.02.2012/İzmir



''Ne yemek, ne bulaşık! Bu ablalar Göztepe'ye âşık!''







İzmir Atatürk Stadında; günün, geceye kavuştuğu anlarda tam bir karnaval vardı. Sarı Kırmızı renklerle bezenmiş kadın ve çocukların karnavalı.
Göztepe, Karşıyaka-Göztepe maçındaki disiplin ihlalleri nedeni ile PFDK tarafından 2 maç seyircisiz (sadece kadın ve çocukların girebileceği) oynama cezası almıştı ya geçen hafta.
5 Şubat’ta Ç.Rizespor’u konuk eden Göztepe’nin kadın taraftarları; büyük bir coşku ve coşkulu tezahüratlar eşliğinde doksan dakika süresince takımlarına destek verdiler.
İstanbul bölgesi hakemlerinden Süleyman Abay’ın yönettiği maçta; her iki takım da sayısız köşe vuruşu kazandılar. %100 gol pozisyonlarını değerlendiremediler.
Müsabakanın 36. dakikasında, Ç.Rizespor Ousman Jallow’un golüyle her ne kadar öne geçti ise de 45. dakikada İbrahim Şahin’in durumu eşitlemesiyle ilk yarı eşitlikle tamamlandı.
Her iki devrede de maçın temposu çok yüksekti.
 80.dakikada kaptan İlhan’ın iki sarı kart(Kırmızı kartla) oyun dışı kalması nedeni Göztepe son 10 dakikayı, 10 kişi oynamak zorunda kaldı.
Son beş haftada; 1 beraberlik, 4 mağlubiyet ile galibiyete hasret bir halde, bu maça başlayan Göztepe 1-1 eşitliklere biten maçın sonunda 1 puanla yetinmek zorunda kaldı.
Şimdi, bu maçın kritiğini yapmayacağım!
Bu işi yorumculara bırakıyorum!
‘’Yapacak bir şey yok!’’
‘’Önümüzdeki haftalardaki maçlara bakacağız!’’
100 bin kişilik Atatürk stadında, 1000 civarında Göz Göz taraftarı hatun kişilerin temposu hiç düşmedi. Açılan pankartlar, bayraklar ve söylenen marşlar ile tüm stadı çınlattılar.
‘’Alayına isyan alayına Göztepe’’
‘’Ceza için değil! Arma için buradayız.’’
‘’Haydi, beyler, maç televizyonda izlenir!’’
Kadın seyircilerle izlenecek daha bir maç var.
Tahminimce fanatik Göztepe taraftarlarının ceza almaları en çok kadın ve çocukları sevindirdi.


Ayşen Arslangiray Kura
5.02.2011/İzmir