Bir furyadır gidiyor günlerdir. Millet kilitlenmiş
televizyonların önüne!
Efendim, sıra geldi 80’lerin konseptine!
Kim ne giymiş?
Nasıl gezmiş o yıllarda?
Elbette modayı takip edecek insanlar, elbette dışarı
çıktığında ya da ev de bile olsa çeki düzen verecek kılığına kıyafetine.
Moda neymiş?
2 yılı aşkın bir süredir televizyon açmıyor ve seyretmiyorum
ben!
Televizyonun ilk evlerimize geldiği yılları hatırlıyorum da!
Siyah beyaz… Ne mümkün herkes alabilsin. Misafirlikler ‘’telesafir’’ bazen de ‘’ototelesafir’’
haldeydi. Saat 12 dedi mi yayın istiklal marşı ile nihayetlenirdi. Televizyonun
denen cihazın evlerimize iyice yerleşmesi ve hatta aileden biri olup çıkması
neticesinde; insanlar o cam kutudan bir türlü ayrılamaz, gözlerini alamaz hale
geldiler. Zaten kitap okuma ya da okuma oranları ülke bazında istatistiki
rakamlara göre yerlerde sürünürken, şimdi yüzdeler eskisinden de çok düşük ve
her şeyi cam kutudan görür öğrenir oldu insanlar? Ne kadar? Haberler ve
gerçekler, sana sunulduğu kadar! Ötesi yok! Bilmene de gerek yok!
Televizyonun insanlara sağladığı katkıyı, kişiler
kendilerine göre değişik yönlerde değerlendiriyorlar. İnsanları eğitmesine
gerek yok! Eğitim aracı da değil! Maksat
eğlendirmek mi yoksa insanların akıl ya da algı veya sorgulama yetilerinin
uyuşturularak köreltilmesi mi? Ya da hepsi mi? Allah bilir! Dizi dizi diziler,
çeşit çeşit programlar! Kazanılan paralar, reklam gelirleri ve cam kutuya
kilitlenmiş insanlar! Gelsin artistler, gitsin artistler. Bir günlük şöhret
bile yeter diyenler! Bunca yıldır ‘’biri bizi gözetliyor’’ gibi programlardan
hangisindeki kişi ya da kişiler kaldı akıllarda veya ortalıklarda? Yok!
Bugüne değin belki binlerce insan geçip gitti bu
programlardan, boy gösterdiler. Gün oldu kavga ettiler, gün oldu aşk yaşadılar
kendilerince veya şarkı söyleyip şöhret kapılarını açmaya çalıştılar. Kimi özel
yeteneklerini sergiledi, kimi göbek attı kim daha güzel atıyor diye, kimi sanat
icra etti, kimi de komedi yaptı. Hatırlayabiliyor musunuz? Hangi programlar
vardı ve kimler kaldı, bu suyun üstünde? Belki birkaç kişi! Gerisi, kuyruklu
yıldız misali ekranlardan kayıp geçti!
Ya ülke gündemi?
Ülkede olup bitenler?
Gezi parkı!
Taksim!
Taksim’de bir saat durduk yerde yerinden vinçle sökülüp
kaldırılan otobüs durağı! Otobüs durağının kaldırışına bakan insanların şaşkın
bakışları! Neden? Ne için? Kim kaldırdı, bilen yok!
Yine söz konusu edeceğim ki unutuldu birçok yaşadığımız
şeyler. Mesela Van depremi! Unuttuk… Unutturuldu! Depremden sonra insanların
çektikleri çileler ve halen çektikleri.
Ne haldedirler? Ne yer ne içerler? Bu soğuk iklim şartlarında nerelerde
kalır, nasıl yaşarlar?
Şehit babasının derme çatma kapısını eskimiş kilim parçası
ile kapattığı kumdan evi!
Halen kayıp çocuklarının izlerini aramaktan yılmayan
anneler!
Tersanelerde iş kazasına kurban giden işçiler!
Kaz dağlarındaki doğa katliamı ve eklenen yenileri!
Her gün katledilen şiddet mağduru kadınlar veya çocuklar!
Cinsel istismara maruz kalan yüzler veya binler!
Madenler!
Soma ve orada yitirdiğimiz canlar! Ardında yok ve yoksulluk
içinde kalanlar! Çocuklar! Çocuk gülüşleri dudaklarının kenarında donup kalan
çocuklar!
Sonra zeytinler!
Zeytinleri kesilmesin diye yerlerde sürüklenip dayak yeme
pahasına nöbet tutan köylüler ve hüsran!
Kesilen zeytin ağaçlarından hasat yapıp 3-5 kuruş kazanayım
diye çabalarken, yağ fabrikasından dönüşte trafik kazasına kurban giden
insanlar!
Ermenek’te günler sonra suyun içinden birbirine sarılmış bir
halde çıkarılan cenazeler! Cenazeleri çıkaran kurtarma ekiplerinin
tutamadıkları gözyaşları!
‘’Bonzai’’ denen illete ve uyuşturucuya kurban verdiğimiz ve
her geçen gün sayıları çoğalan gençler!
Sonra ‘’Bir çift lastik ayakkabı altında ezilen Türkiye’’
İçim ezik, ruhum buruş buruş!
Ben televizyon seyretmiyor, gündemi okuyarak ve kahrolarak
izliyorum.
Nereye ve nasıl gidiyoruz? Onu da bilemiyorum!
Daha sayamadığım neler neler!
‘’Bızımla değilsın!!!’’
Değilim!
Değilim!
‘’Bu tarz da benim!’’ arkadaşlar!
Kimse kusura bakmasın!
Ay Şen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder