Babasının elini tutmuştu sımsıkı. Daha az evvel döktüğü
gözyaşlarının izi duruyordu solgun yanaklarında. Ayakkabılarının tabanları
çıkmış, bir elinde tabanı çıkmış ayakkabısı ile seke seke dönmüştü okuldan,
sokakta ezile büzüle, utana sıkıla. Yol boyu utancından iyice küçülmüştü. Göz ucuyla
insanlara bakıyor bir yandan da tutamadığı gözyaşlarını, dudak kıvrımları
arasında zapt etmeye çalışıyordu.
Eve ulaştığında artık hıçkırıkları çağıl çağıl çağlıyordu.
Annesi şaşkın kapıyı açtı! ‘’Ne oldu?’’ Diye haykırdı. ‘’Düştün mü? Bir yerine
bir şey mi oldu?’’
Sessizce uzattı ayakkabılarını! ‘’Bak ‘’ dedi. ‘’Bak…!’’
İşten yorgun argın gelen babası belirdi ardında. ‘’Tamam,
hanım, bağırma çocuğa!’’
Uzattı kocaman ellerini sevgiyle minik kızın saçlarına,
okşadı. ‘’Hadi üzülme, bırak ağlamayı da! Alırız yenisini.’’ Bunları derken
düşündü bu arada da. Cebinde çok az para vardı. Bankalara kredi ödemesi
yapmıştı. Hani o bitmez tükenmez banka borçlarını kıtım kıtım ödeyeceğim diye
Ali’nin külahını Veli’ye misali, kırk takla atıyordu tabiri caizse. Hani ülkede
kişi başına düşen milli hâsıla dolarlarla ifade ediliyordu da onlara nasip
olmuyordu o dolar bazında söylenen paranın senti bile! Nasıl işse?
Kızının elinden tuttu, ayağına bir terlik giydirdi ve baba
kız akşamın alacasında pazara doğru yol almaya başladılar. Allah’tan ki bu gün
semt pazarı vardı. Ucuz yollu sergiden bir ayakkabı alacaktı çocuğuna.
Cebindeki para ancak onu almaya yetebiliyordu! Olsun… Kızı ağlamayacaktı.
Aslında bilmiyordu!
Birkaç gün önce Çin’den ithal edilen,
kadın, erkek, çocuk ayakkabılarında Kanserojen içeren zehirli madde Azor boyası
tespit edilmişti.
‘’Milliyet Gazetesi'nden Tolga Şardan'ın haberine göre, İstanbul Erenköy Gümrüğü'nde incelenen 25 bin
510 çift ayakkabıda kanserojen madde olarak bilinen Azor boyaya rastlandı ve
ithalat izni verilmedi. 20 Ekim'de yapılan tespitin ardından ayakkabılarla
ilgili gerekli işlemler tamamlandı ve imha kararı alındı.
Tekrar
TIR'lara yüklenen ayakkabılar Kocaeli'ndeki bir atık imha tesisine götürüldü.
İşlem için tespit yapılmak istenince; kolilerde imha amacıyla gönderilen gerçek
ayakkabıların olmadığı, daha önce piyasadan iade alınan eski ve yırtık
ayakkabıların bulunduğu görüldü. Aralarında çocuk ayakkabılarının da olduğu
kanserli madde içeren ayakkabıların izine rastlanamadı. Ayakkabıların
bekletildiği antrepoyla ilgili inceleme başlatıldı.’’
Ve…
Şimdi O kaybolan ayakkabıların akıbeti meçhul!
Ayakkabılar kayıp!
Yenilerle, eskiler yer değiştirmişler bir çırpıda!
Kuş olup uçtular mı? Toz olup kondular mı? Bilinmez de!
O kanserli madde içeren ayakkabılar nerede, hangi pazar tezgâhlarında,
hangi sokak arasındaki raflarda satılmakta! Hangi çocukların ayağında?
Ne vahim bir durum!
Biz ağlarken, kahrolurken bir çift kara lastiğin haline!
Şimdi binlerce çocuğun ayağına giyeceği kanserojen etkili
ayakkabıların peşine düştük, düşmesine de!
Nerede? Nasıl? Kim bilir? Kim bulur?
Nasıl bulunur?
Belki ‘’O’’ küçük kız ağlamayacak bir müddet, yeni
ayakkabılarını giyip okula gidecek, sevinerek!
Ya onun ve diğerlerinin sağlığını bekleyen büyük tehlike?
Bilemeyecek hiç kimse!
Birilerinin, 3-5 kuruş fazla para kazanalım hırsı; binlerce
insanın sağlığını hiçe sayacak!
Her şey gibi, bu da unutulup gidecek!
Hayat, kör topal, öylesine devam edecek!
Ay Şen…
Yazarın notu;
Antik bir Hint masalı ile son nokta…
‘’Çok büyük ama aptal bir
kral sert zeminin ayağını acıttığını söyleyip tüm krallığın sığır derisiyle kaplanmasını emretmiş. Ancak
sarayın maskarası bu fikre kahkahalarla güldü; o bilge bir adamdı. Dedi ki:
“Kralın fikri en basitinden komik.”
Kral çok kızmıştı ve
maskaraya dedi ki: “Bana daha iyi bir seçenek göster yoksa öldürüleceksin.”
Maskara, “Efendim küçük bir
sığır derisi parçasını kesip ayağınızı kaplayın” dedi. Ve ayakkabılar bu
şekilde doğdu.
Bütün dünyayı sığır
derisiyle kaplamaya gerek yok; sadece ayağını kaplamak tüm dünyayı kaplar.
Bilgeliğin başlangıcı budur. ''
Ayakkabılardan önce, vicdan kayboldu!
Vicdan, cüzdanın ardında yok oldu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder