‘’Ey be Remazan, heyt be Remazan, nittin sen? Nerelere
gittin sen? Sen gittin gideli; yer gök yarıldı. Kızların ağıtları dağları aştı.
Gözyaşları dere oldu çağladı, denize karıştı da deniz de dayanmadı taştı; taştı
da deli gibi kıyıyı birbirine kattı…!!! Hey be Remazan nerdesin sen? Nerde?’’
Sahilde mini minnacık, ufacık bir kıyı köyüydü. Minnacık
köyün upuzun sahili vardı. Köyün ahalisi genelde balıkçılıkla geçinir, tek tük
de tarımla uğraşırlardı. ‘’Vira Bismillah’’ deyip, gecenin bir yarısı balığa
çıkarlar, öğlene yakın bir saate geriye dönerlerdi. Çoğu kez de tekneler
taşardı avlanan balıklardan, öyle de bereketliydi köy de ekmek tekneleri deniz
de. Bereket deyince; kızlar da bereketliydi bu minicik köyde. Al yazmalı Ferhunde,
Sarı Çiçek Güzide, Pamuk Elli Gülfide,
Nur Kız bir de Karaca Kız.
‘’Hepsi de sevdalıyı bizim Remazan’a… Sanki dünyada başka
delikanlı yokmuşçasına! Ah vira çapkın Remazan ah!!!’’ Uslanmadı ki bir türlü…
Her birinde vardı gönlü. Ya da gönlünün bir bölümü… Dinlemedi ne ana ne baba,
ne de büyük sözü! Ah bre Remazan ah!’’
Bu hikâyenin kahramanı bir kişi ya da bin kişi veya sayısız
kişi. Ben diyeyim Remazan, sizin deyin kızçeler. Laf lafı açar, kiminin yok işi
lafın belini kırar. Kiminin çok işi, lafı düğüm düğüm büker. Bükülen laf
ortalığı terk eder, beli kırılan inim inim iniler.
Nur kız var ya Nur Kız; Bizim Remazan’ın essah yavuklusu.
Hani beşik kertmesi misal. Bir içim su, gözleri boncuk mavi, bakışları derin
mana içerikli. Deniz deniz kokar teni. Bir baktı mı erir insanın içi. Vay ki
vay çenesi! Hiç susmaz ezeli beri. Remazan’ı bile bezdirdi canından kelli!
Pamuk ellim, beyaz tenlim, güzeller güzeli Gülfide… Hep
mahzun, hep boynu bükük. Hiç gülmemiş ki yüzceğizi. Ana baba terk eylemiş
vakitsiz bu âlemden, amca yenge kapısında eğlenmiş garip Gülfidem… Hep sığıntı,
hep ikinci, hep Sindirella misali. ‘’Koş su getir! Koş inekleri sağ! Koş
yemekleri hazırla!’’ Hep emir kipiyle hitap etmişler ona. Gönül bu ya ‘’O’’ da
kaptırmış biçare gönlünü; Remazan’a! İçinde hep bir türkü tutturmuş; Remazan’a
söyler dururmuş…
Al yazmalım, güzellerin hası; Anasının has kızı Ferhunde…
Dağ çiçekleri gibi güzel, dağ çiçekleri gibi nadide, bir o kadar da nazlı… Eser
rüzgâr misali, yürür sahilde. Görenlerin bir kez daha bakası gelir. Baktıkça el
âlem, Ferhunde al güller gibi kızarır, kızardıkça bozarır. Kızılımsı saçları
pürçek pürçek yazmasının altından Güneş’e yaslanır. Alevlere teslim olur yanar,
yanar, yanar… Aynı yürek yangının kor alevleri gibi avaz avaz…
Güzlerin hüznüdür, hüznün şiir yazgısı Sarı Çiçek Güzide…
Kar tanesi gibi bembeyaz duru teni. Savurdukça uçuşan, sapsarı saçları örter
belini. Ya gözleri, ya gözleri? Zümrüt yeşili. Sesi güzeldir öteden beri.
Yangın yeri güzel kalbi. Sabah akşam şarkılar söyler, elemli, hüzün yüklü,
kederli. Umar, duyar belki enginlerde gezen, Remazan deyi deyi. Pek içten, pek
yürektendir söylediği ezgileri… Ya da hüzünlü sitemleri…
Remazan, hani bizim kaytan bıyıklı Remazan! Bu kadar çiçekle
bir olunca feleğini şaşırır! Bir gün Gülfide’ye, bir gün Ferhunde’ye, bir diğer
gün de Güzide’ye sargın. Ortalıkta dolaşır darmadağın. Morumsu dağların, mor
ezgilerine tutunur da, Nur Kız’a ne yalanlar kıvırır… Nur Kız önceleri aldanır,
sonra… Remazan’ı bir duvardan, bir duvara savurur. ‘’Hani bendim sevdiğin?
Diye… Remazan’ın ciğerini kavurur.
‘’Vay Remazan vay, vay ki vay!!! Daha ne yollar var!
Yorulacağın, yakın sanıp koşacağın, Koştukça yanacağın ne yollar…!’’
Günlerden bir gün, mini minnacık köye; bir kız gelir…
Eteklerini sürüye sürüye… Karaca Kız onun adı… Hiç birinde yok mağrur
bakışları. Kirpiklerinin ardında, kapkara sürmeli gözler… Süzer de süzer…
Adımları yok gibi, yürüyüşü edalı. İncecik beline takmış gümüş kemer, başında
yemeni ne gezer? Karaca kız belli ki şeherli, başında kenarlıklı şapkasından
belli. Yürüdükçe dağılır, ezilir, ufalanır sanki yerlerdeki Arnavut kaldırımı
taşlar bir bir. Bizim Remazan’ın yüreği pır pır. Taşlar gibi ufalanır,
Remazan’ın da gönül direği.
‘’Hani boncuk dağıtırdın kızlara birer birer? Ne oldu bre
Remazan, neden ezilirsin sevda yükünün altında? Neden?’’
Karaca Kız umarsız, yangının alevlerine pek bi duyarsız!
Remazan, gider balığa… Boş gelir her avdan sonra… Kızlar
şaşkın, Remazan derbeder… Aşk bu ne zaman geleceğini söylemez ki! Gün güne
eklenir, aylar geçer sevda ateşi dinsin diye beklenir. Bizim Remazan, nerdeyse
sandalda kürek misali debelenir. Bir sağa, bir sola… Çaresiz, gönül sultanına
maniler dizelenir. Martılardan medet, rüzgârlardan ümit beklenir de! Yok!!!
Karaca Kız’dan hiç ümit yok!
Remazan, seher vakti alır yeli ardına, çıkar gider balığa…
Gidiş o gidiş… Bir daha ne gören olur. Ne akıbetini bilen. Kızlar sıralanırlar
kıyıya… Günlerce beklerler, Remazan dönecek diye. Ağıtların bini bir para.
Yaşlar akar sıra sıra.
Ne haber gelir enginlerden, ne de Remazan döner, gittiği
seferden…
Laf lafı büker, laf lafı ezer geçer… Köyün ahalisi halen
laf-ü güzaf eder.
‘’Her çiçekten bal almaya kalkarsan! Gün olur bal vermeyen
çiçek uğruna, bal tutamaz arıya dönersin Remazan!’’
‘’Her kadından bir parça alıp, kafana göre kadın yaratmaya
kalkarsan! Gün olur çetin bir cevize toslarsın Remazan!’’
‘’Gün olur Seher Yeli’ne kapılır, bilinmeze yol alırsın
Remazan!’’
‘’Heyt be neredesin bre Remazan?’’
Ayşen Arslangiray Kura
3 Eylülde/ İzmir’den
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder