Kocaman adam, devasa gövdesinin yanında; minicik bir serçe
gibi titreyen küçücük çocuğun elinden sımsıkı kavramıştı. Çocuğun gözyaşları kara
derisinin üzerinde, yol yol iz bırakmıştı. Korkak ve ürkek bakışları moraran gözaltlarında
batmıştı sanki batan gün gibi. Soluk ve fersiz.
O, karanlık ve izbe, nasıl bir yer olduğu meçhul hangarda
yaşadıkları! Çektiği tarifsiz acılar… Korsan gemisinden indirildikten sonra
sürüklenerek götürüldüğü ‘’O’’ yer! Ne kadar kaldı? Kaç gün geçti? O minik bedeni
o işkence misali işlemlere nasıl tahammül etti? Zaman kavramını yitirmişti! Yalnız
yitirilen zaman mıydı? Günler belki de haftalar sonra ateşler içinde yanan
küçük çocuk biraz iyileşmiş ve ayağa kalkmıştı da hayatının belli ki en önemli
kesitini ardında bırakmıştı. Acımasız ellerin ellerinde; yitip giden
erkekliğini de…
Oysa daha çok küçüktü. Ama küçük olması adamların işine
gelmişti. Çabuk toparlar demişlerdi. Gerçekten hızla iyileşiyordu da yaralanan
ruhu, ya yaralanan ruhu. İşte o nasıl iyileşirdi bilinmez!
Annesinin onu gemideki korsanlara teslim edişi geldi gözünün
önüne. Kıvırcık siyah saçlarını parmak uçları ile tel tel taramış,’’ Oğlum git
bak, bundan sonra daha iyi bir hayat bekliyor seni. Açlık ve sefalet çekmekten
kurtulacaksın. ‘’ Demişti. Ne bilsindi ki? Kadın çocuğunun ıstırap dolu
günlere, çekilecek çilelere saldığını. Ne bilirdi ki?
Sarayın avlusundan birlikte girdiler. Gözlerine inanamadı. Ne
büyük bir yerdi burası. Yanındaki adam, kapıdan Yaprak Ali Ağa’ya teslim etti
onu. Sarayın Harem bölümüne erkek sinek bile giremezdi ya!!! Küçük Beşir artık Yaprak
Ali Ağa’nın çırağı olarak sarayda yaşayacak ve eğitilecekti ve nitekim e böyle
oldu.
Yıllar yılları kovaladı, küçük Beşir delikanlı oldu. Padişah
III. Ahmet’in hizmetinde bulundu uzun süre hatta Hazinedarı bile oldu da
nedendir bilinmez, Kızlarağası Süleyman Ağa ile birlikte Kıbrıs’ta yaşamaya mecbur
edildi. Sonra Mısır ve Hicaz… Bu arada da Hacı oldu Beşir Ağa…
1717 yılında affedilerek saraya geri çağırıldı ve
Kızlarağası olarak atandı. Uzun yıllar boyu hatta I. Mahmut’un ilk dönemleri de
olmak üzere Kızlarağası olarak 30 yıl görev yaptı sarayda.
Hacı Beşir Ağa kendini hayır ve vakıf işlerine adadı bu
geçen yıllar boyunca, sayısız cami, medrese, külliye ve çeşmeler yaptırdı
hayrına amma ‘’O’’ melun yerde yaşadıklarını ve yitirdiklerini hiç unutmadı
ömrü boyunca…
İstanbul’da yaptırdığı sayısız eserden sonra, 1744 yılında
İzmir’de Kızlarağası Hanını yaptırdı. Büyük Vezir Han’dan esinlenerek yaptırılan
Kızlarağası Han; Şu an Türkiye’de ayakta kalan 10 handan biridir.
1)Çengel han(ADANA) ,2) Kızlarağası Han(İZMİR),3) Taş
Han(İST.)4)Rüstem Paşa Hanı(ERZURUM),5) Taş Han(TOKAT), 6)Vezir Han(KAYSERİ),7)Zincirli
Han(İST.)8)Alara han(ALANYA),9)Velipaşa Han(ÇORUM) ,10)Hekim Han(MALATYA)
Osmanlı hanları arasında en özgün özelliklere sahip
hanlardan biridir Kızlarağası Han. Bir zamanlar deniz kıyısına inşa edilmiş
olmasına karşın, zamanla denizin dolması ve jeolojik hareketlerden dolayı şu an
200 metre kadar denizden uzak durumdadır. Osmanlı mimarisinin günümüze yansıyan
seçkin örneklerinden biridir.2 katlı olup, 4000 metre kare dikdörtgen alanı
kaplayan ve 1. Katında 600 metre kare avluya sahiptir. Güney kısmında CEVAHİR
Bedesteni, kuzey kısmında; BAKIR ve ÇUHA
Bedestenleri ve bedesten kapıları mevcuttur. Üst katında ise 73 adet oda
bulunmaktadır. Zamanında; bu odalar ahşap tabanlı, ocaklı, nişli olarak inşa
edilmiş ve içlerinde yer döşeği, lazımlık, kandil ve tütün lülesi ile
döşenmiştir. Han 1778 yılından
19.yüzyılın son çeyreğine değin, ticari kapasitesinin en yüksek kullanım
dönemine sahip olmuş ise de daha sonraki yıllarda deprem ve bakımsızlıktan
kaderine terk edilmiş bir halde iken, 1993 yılında restorasyonla yeniden eski
ihtişamına kavuşmuştur. Halen Kızlarağası Hanı, İzmir’in gönlünde, bir tarih
abidesi olarak yaşamaktadır. Yıllar önce konaklamak için kullanılan odalar şu
an birçok ticarethaneye ev sahipliği yapmaktadır.
Girişte; yıllar önce kervanların konakladığı avluda ve hanın
birçok yerinde İzmir’in meşhur FİNCANDA KAHVE’sinin sunumunun yapıldığı yerler
bulunmaktadır. Yerli ve yabancı turistlerin yoğun ziyaretine mazhar olan hanın,
her bir yakası buram buram tarih kokmakta ve ziyaretçilerine mistik bir hava
yaşatmaktadır.
Büyük ihtimalle Hacı Beşir Ağa’da miras bıraktığı diğer eserler
gibi, bu muhteşem eserle de gurur duymaktadır. Yaşadığı her acıya rağmen!!!!
ŞİMDİ!
Tatil zamanı… Mutlaka EGE’ye yolunuz düşecektir bir vesile
ile… Hele İzmir’e uğrar iseniz… Kızlarağası hanı gezmeden, bir fincan kahvemizi
içmeden geçmeyin derim.
Bir fincan kahve olsam, kırk yıl hatırım var mı? Demiş şair…
Sevgilerimle…
Ayşen Arslangiray Kura
17 Temmuzda/ İzmir’den
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder